Ezberleri Bozuyoruz: Tarihten Fiziğe Kadar Okulda Yanlış Öğrendiğimiz 8 Bilimsel Gerçek

Çoğumuz bu bilgileri yanlış öğrendi ve yıllarca da o şekilde akıllarda kaldı. Bazı bilgileri ise bilim, zamanla çürüttü ama bizde eskileri kaldı.

Şimdi ezberleri bozma zamanı!

Beynimizin sadece %10’unu kullanıyoruz.

En popüler iddia ile başlayalım. O da tabii ki beynimizle alakalı. Bu bilgi o kadar popüler oldu ki filmlerde ve dizilerde bile denk gelebilirsiniz. Ancak işin aslı öyle değil.

Nörologlar, beyindeki neredeyse her bölgenin bir işlevi olduğunu ve beynimizin büyük bir kısmının sürekli aktif olduğunu kanıtladılar.

Beyin gücümüzü tamamıyla kullanmadığımız gibi bir algı olsa da gerçek şu ki beynimizin her kısmı belirli zamanlarda farklı fonksiyonlar için aktif.

Yani beynimizi sandığımızdan çok daha fazla kullanıyoruz!

Uzayda “sıfır yer çekimi” vardır.

Astronotların uzayda süzülüyor olmasından belki de bu algı güçlenmiş olabilir. Gerçek şu ki uzayda da yer çekimi var, sadece biraz daha zayıf.

Süzülen astronotlar aslında yer çekimsiz ortamda değil, mikro-yer çekimi altında hareket ediyorlar. Dünya’nın yer çekimi kuvvetinin çok zayıfladığı anlamına gelmekle beraber tamamen yok olması demek değil.

Astronotlar da bu yüzden Dünya etrafında yörüngede dönerken süzülüyormuş gibi görünürler. Bu yüzden de “Uzayda yer çekimi yok.” demek doğru bir ifade değil.

Maddenin üç hâli: katı, sıvı, gaz (Ama daha fazlası var!)

Okulda öğrendiğimiz bir diğer temel bilgi de maddenin üç farklı hâli olduğuydu: katı, sıvı ve gaz. Bu hâliyle doğru olsa da bu bilgi oldukça eksik. Bilim insanları, maddenin sadece bu üç hâlini değil, çok daha fazlasını keşfettiler.

“Plazma” hâli de maddenin dördüncü hâli olarak kabul ediliyor. Gaz hâlindeki maddelere yüksek enerji verildiğinde ortaya çıkıyor ve iyonize olmuş atomlardan oluşuyor.

Bose-Einstein yoğunlaşması ise maddeyi neredeyse mutlak sıfır sıcaklığına kadar soğuttuğumuzda ortaya çıkıyor ve atomlar neredeyse tamamen hareketsiz hâle gelerek tuhaf kuantum özellikler gösteriyorlar.

İnsanların farklı dillerde farklı tat tomurcukları vardır.

Dil deyince aklınıza hemen bir görsel geliyor değil mi, tat tomurcuklarının konumlandırıldığı hani o dilin bölgeleri? Buna göre de dilimizin belirli kısımlarının sadece tatlı veya ekşi gibi farklı tatları algıladığına inandık.

Gerçek şu ki tat tomurcukları dilin her bölgesinde bulunuyor ve bu tomurcuklar, tatlıdan tuzluya kadar tüm tatları algılayabiliyor.

Yarasalar kördür.

Karanlıkta uçmaları belki de bu yanılgıya yol açtı ancak bir diğer gerçek de yarasaların kör değil, hatta birçok türü oldukça iyi görebiliyor.

Yarasaların görme yeteneği yanında çok gelişmiş bir diğer özellikleri de ekolokasyon kullanmaları. Yarasalar, çıkardıkları seslerin yankılarını dinleyerek yönlerini buluyor ve avlarını tespit ediyor.

Aslında yarasalar bırakın kör olmayı bunun da ötesinde inanılmaz bir radar yeteneğine sahip.

Ses uzayda yayılmaz.

Sesin yayılması için ne öğrendik? Ses bir dalgadır ve yayılmak için hava, su gibi ortam gerekiyor. Bu nedenle de “Uzayda ses yayılmaz.” bilgisi doğru kabul edildi. Ancak bu bilgi, tam anlamıyla doğru değil çünkü ses uzayda tamamen yok olmuyor.

Uzayda çok düşük yoğunluklu da olsa bazı gaz molekülleri ve plazma parçacıkları bulunuyor. Bu ortam da aslında ses dalgalarının çok düşük frekanslarda ve uzun mesafelerde yayılmasını mümkün kılıyor.

Ses uzayda yayılabilir fakat Dünya’daki gibi duyulabilecek yoğunlukta değil ve özel koşullarda mümkün oluyor.

Balıkların hafızası sadece 3 saniyedir.

“Bu da mı yanlış?” Üzgünüz ama bu da yanlış. Hep özellikle akvaryum balıklarının hafızasının 3 saniye olduğunu düşündük. Ancak bilimsel araştırmalar, balıkların aslında oldukça iyi bir hafızaya sahip olduğunu gösteriyor.

Balıklar, yiyecek kaynaklarını haftalarca belki aylarca hatırlayabiliyor ve belli bir süre boyunca görevleri öğrenebiliyor. Bu da balıkların hafızalarının birkaç saniye ile sınırlı olmadığını, aslında gelişmiş bir öğrenme ve hatırlama kapasitesine sahip olduklarını gösteriyor.

Detaylı bilgi için bu içeriğimizi de inceleyebilirsiniz.

Piramitleri köleler inşa etti.

Bir de tarihten bir bilgi verelim. Mısır piramitlerinin köleler tarafından yapıldığı öğretilse de arkeolojik bulgular, bu iddianın doğru olmadığını gösteriyor.

1990’larda yapılan kazılarda, piramitlerin inşasında çalışan işçilerin mezarları keşfedildi ve bu işçilerin iyi beslendiği, hatta tıpkı günümüzdeki gibi maaş aldıkları ortaya çıktı.

Ayrıca bu işçiler büyük bir onurla çalışıyorlardı ve yaptıkları işten gurur duyuyorlardı. Yani piramitler köleler tarafından değil, yetenekli ve saygın işçiler tarafından inşa edildi.

Bilim gelişiyor, biz de öyle!

Bilimsel bilgilerin zamanla gelişeceğini ve yeni buluşların eski doğruları çürütebileceğini unutmayalım. Bu yüzden de her zaman öğrendiklerimizi sorgulamak ve yeni bilgileri takip etmek gerekiyor.

Kaynaklar: IFL Science, Arizona State University, Arkeofili, Nevada Today, NASA, McGovern Enstitüsü

Yanlış bilinen diğer bilgiler:

Kedilerin kulaklarında neden fazladan bir kıvrım var?

Aniden durup bizim göremediğimiz şeyleri izleyerek çevrelerindeki insanları endişelendirmeleri gibi tuhaf davranışları ve insanlar tarafından aktif olarak evcilleştirilmemelerine rağmen bir gün yanımızda yaşamaya karar vermeleri gibi, kedilerin pek çok garip özelliği vardır. Bu özelliklerden biri de, kulaklarındaki garip kıvrımlar olabilir. Peki kedilerin kulaklarında neden böyle sıra dışı bir oluşum var?

Henry Cebi

Bir kedinin kulaklarının üçgen şekline kulak kepçesi denir ve kulak kepçesinin dışındaki küçük kıvrıma (veya cebe) Henry Cebi denir. Bu kıvrımın teknik terimi kutanöz marjinal kesedir ve aslında, köpekler ve yarasalar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türü bu tuhaf kıvrımlara sahiptir.

“Henry Cebi” tanımına dair bilinen en eski referans 1971 tarihli bir arşivde yer alıyor, ancak bu terimin nereden geldiğine dair sahip olduğumuz bilgi büyük oranda bu noktada sona eriyor.

Hartpury Üniversitesi’nde hayvan sağlığı alanında öğretim görevlisi olan Dr. Bozena Zaleska, Kinship ile yaptığı görüşmede “Bunun elektromanyetizma ve ses dalgaları üzerine çalışan Joseph Henry’den geldiği öne sürüldü, bu yüzden onu onurlandırmanın güzel bir yolu olabilir” dedi. Ancak ismin kökeni sadece tahminlerden oluşuyor.

Joseph Henry ile bu bağlantı, yine tamamen varsayımsal olan kutanöz marjinal kesenin iddia edilen kullanımından kaynaklanıyor. Bu keselerin neden var olduğu tam olarak bilinmiyor, ancak herhangi bir kanıt henüz bulunmamış olsa da, genel olarak hayvanların işitmesini iyileştirdikleri düşünülüyor.

Teorilerden biri, bu ekstra deri parçasının kulağın daha iyi hareket etmesini sağlayabileceğini öneriyor. Kulaklarında 32 kas bulunan kediler, seslerin kaynağını bulmaya yardımcı olmak için kulaklarını birbirlerinden bağımsız olarak döndürebilir ve diğer kedilerle (ve insanlarla) iletişim kurmak için kulak hareketlerini kullanabilir, bu nedenle ekstra hareket yeteneğine sahip olmaları faydalıdır. Ayrıca sesleri yükseltmek ve hem yüksek hem de düşük perdeli seslerin algılanmasına yardımcı oldukları da düşünülüyor.

Kedilerin akıl almaz duyma yeteneği

Kediler, 48 Hz ile 85 kHz aralığındaki ses dalgalarını duyma yetenekleriyle memeliler arasında en geniş işitme aralıklarından birine sahiptir. Kutanöz marjinal kesenin, cebin duvarlarında daha düşük perdeli sesleri sektirerek ses dalgalarının kulağa girmesi için geçen zamanı arttırması sayesinde daha yüksek perdeli seslerin algılanmasına yardımcı olduğuna inanılıyor.

Kutanöz marjinal kesenin körelmiş olması ve modern türlerde artık bir amaca hizmet etmemesi de mümkün. Ancak etkileyici işitme yeteneklerine sahip birçok türde görüldüğü için, işitme yeteneğine bir katkısı olduğu düşünülüyor.