Çin’den küresel çelik üretimine darbe! Kritik ürünün ihracatı sınırlandırılıyor

Çin, düşük fiyat politikası sayesinde dünya genelindeki tungsten arz zincirinin yüzde 80’ini kontrol ediyor. Çelik üreriminde kullanılan bu kritik maden, otomotivden uçak sanayisine, inşaattan madenciliğe pek çok sektör için büyük önem arz ediyor.

Ancak Çin, ihracatı sınırlandırmaya hazırlanırken gözler diğer tungsten tedarikçilerine döndü. Güney Kore Sangdong madenini yeniden açmaya karar verirken, Kanada merkezli Almonty Industries ise kapasiteyi yarı yarıya artırmayı hedefliyor.

1 Aralık’ta yürürlüğe girecek

CNBC-e’nin haberine göre, Çin tungsten ve diğer kritik mineralleri ihraç etmek isteyen şirketlerin lisans alması gerektiğini açıklarken yeni kuralların 1 Aralık’ta yürürlüğe gireceği öğrenildi. Bu adım, ABD ile Çin arasındaki artan gerilimle birlikte, Çin dışındaki tungsten kaynaklarına olan talebin artış gösterdiği bir dönemde geldi.

Tungsten fiyatları ve üretim tartışmaları

Madencilik stratejisti Christopher Ecclestone ise Çin’in tungsten kararı için geç kalındığını belirtiyor. Ecclestone tungsten fiyatlarının ton başına 335 dolar seviyesinde olduğunu, madenciliğin kârlı hale gelebilmesi için bu fiyatların yaklaşık 50 dolar artması gerektiğini belirtiyor.

Çin ihracatı sınırlarken, ABD de eylül ayında Çin tungstenine yüzde 25 ek gümrük vergisi uygulamaya başladı.

Güney Kore’den yeni maden adımı

ABD, 2015 yılından bu yana ticari tungsten üretimi yapmazken, Güney Kore’de dünyanın en büyük tungsten madenlerinden biri yeniden faaliyete geçmek üzere. Kanada merkezli Almonty Industries, Sangdong madeninde üretimi yeniden başlatmak için önemli bir adım attı. İlk aşamada, madenin 250 doğrudan ve 1.500 dolaylı iş yaratacağı tahmin ediliyor.

ABD ve tungsten üretimi: Alternatif kaynaklar aranıyor

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu’na göre, ülkede tungsten üretimi yapılmıyor ancak Alaska, Arizona, Idaho ve Nevada ile beraber toplam 12 eyalette önemli tungsten yatakları bulunuyor.

Idaho’da, Kanadalı Demesne Resources şirketi, IMA tungsten madenini satın almak için 5,8 milyon dolarlık bir anlaşma imzalamaya hazırlanıyor. Şirket, madenin üretime 2024 baharında başlamasını planlıyor.

Uzmanlar, Çin içindeki ve dışındaki tungsten talebinin artmaya devam edeceğini ancak Güney Kore, Kazakistan, Avustralya ve İspanya’daki projelerle birlikte arzın önümüzdeki yıllarda dengeye kavuşabileceğini belirtiyor.

Çin-ABD ticaret savaşı küresel ekonomiyi kasıp kavuracak

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, Çin’le ilişkilerde yeni gerilimin sinyallerini verirken, iki süper devin güç savaşının dünya ekonomisinde kökten değişime neden olabileceği konuşuluyor.

Trump, seçim kampanyalarında bile Çin’i hedef alırken, Çin ürünlerine yüzde 60’a kadar gümrük vergisi getireceğini söylemişti. Göreve başlar başlamaz da Kanada ve Meksika’dan ithal ürünlere yüzde 25, Çin’den ithal tüm ürünlere de başlangıç olarak yüzde 10 gümrük vergisi getireceğini duyurdu.

Küresel ekonomik krizler kapıda!

Trump, ilk başkanlık döneminde de Çin’e yönelik ağır gümrük vergileri getirmiş, Pekin yönetimi de benzer bir adımda bulununca iki ülke arasında ‘ticaret savaşı’ başlamıştı. Yeni dönemde bu savaşın daha da derinleşmesi beklenirken küresel ekonominin bu savaştan nasıl etkileneceği merak konusu. Uzmanlar birçok ülkede büyüme ve makro ekonomik dengelerin olumsuz etkileneceğini savunurken, küresel tedarik zincirinde ayrışmaya ve derin ekonomik sarsıntılara işaret ediyor.

ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı

ABD ile Çin arasında bir ticaret savaşının başlangıcı olarak görülen gelişmeler, dönemin Başkanı Trump’ın, iki ülke arasında ticaret açığını ve Pekin yönetiminin rekabete aykırı sanayi teşvik politikalarını öne sürerek 2018 yılında Çin’den ithal edilen çelik ve alüminyum ürünlerine ilave gümrük tarifesi getirme kararıyla başladı.

Çin’in buna karşılık vermesi üzerine uluslararası kamuoyunda “ticaret savaşı” olarak adlandırılan, iki ülkenin yüz milyarlarca dolarlık dış ticaret alışverişleri için gümrük tarifelerini karşılıklı artırmasıyla tırmanan bir süreç yaşandı.

Taraflar, 2019’da ticari anlaşmazlıkları geçici olarak askıya almaya karar verirken, müzakereler sonunda 2020’de “Faz 1” olarak adlandırılan anlaşmayla tarife artışlarının bir bölümü rafa kaldırıldı. Anlaşmayla ABD, Çin’den 550 milyar dolarlık ithalatın 250 milyar dolarlık kısmı için gümrük vergilerini kaldırırken 300 milyar dolarlık kısmına yönelik tarifeleri sürdürdü.

Trump, Çin ile ekonomik rekabette, daha çok ABD aleyhine olan dış açığına odaklanan, dış ticaret kalemlerinde gümrük vergilerini artırma tehdidiyle Çin üzerinde baskı kurmaya çalışan bir yöntemi benimsedi.

Donald Trump döneminde ayrıca Çinli telekomünikasyon şirketi Huawei ve ZTE’ye getirilen kısıtlamalar, Çin ordusuyla bağlantılı şirketlere “Çin askeri şirketi” tanımlaması getirilerek yaptırım uygulanması, daha sonra Başkan Joe Biden döneminde teknoloji güvenliği alanındaki daha geniş kapsamlı tedbirlerin öncüsü oldu.

Ekonomik ayrışma

Trump’tan başkanlığı devralan Biden, önceki dönemdeki tarife artışlarını ve şirketlere yönelik kısıtlamaları muhafaza ederken, teknoloji alanında daha sistemli, korumacı ve ulusal güvenliğe odaklı bir yaklaşıma yöneldi.

Biden yönetimi, “yüksek çitli küçük bahçeler” olarak adlandırdığı stratejiyle, ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit edebilecek kilit teknolojilerin transferini önlemek üzere belirli sektörlere ve tedarik zincirlerine odaklanan kısıtlayıcı ve korumacı tedbirler uyguladı.

Yeni Trump döneminin de ulusal güvenliği önceleyen ve ekonomik bariyerleri yükselten bir dönem olması bekleniyor. Ancak Biden döneminde, belirli alanlarda ekonomik bağımlılığa bağlı riskleri giderme (de-risking) yaklaşımı öne çıkarken, Trump döneminin stratejik ekonomik ayrışmayı (de-coupling) yoğunlaştıracağı öngörülüyor.

Trump, Çin ile ekonomik rekabet stratejisinde tarifeleri kullanarak, ABD’ye yatırım çekme, yerel imalat sanayisini canlandırmayı ve ekonomik güvenliği sağlamayı hedefliyor.

Gümrük tarifelerini artırılmasını savunan Trump ve destekçileri, Çin’deki devlet destekli sanayi politikasının adil rekabete zarar vererek Amerikalı üreticileri dezavantajlı konumda bıraktığını, bu sebeple gümrük vergilerinin, bu politikayı dengelemek üzere “karşı-tedbir” olarak uygulanmasını tercih ediyor.

ABD’nin küresel imalattaki payının 1980’lerde yüzde 25 iken 2020’lerde yüzde 10’a kadar gerilemesine işaret eden Trump ve destekçileri, 1992’de Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı (NAFTA) imzalamasını ve Çin’in 2001’de dünya ticaret örgütüne üye olmasının bunda etkili olduğunu, serbest ticaretin imalat alanında ABD aleyhine bir durum yarattığını vurguluyor.

Çin’e karşı şahin tutum alan isimler kilit bakanlıklara aday

Trump’ın yeni kabinesinde ekonomi alanındaki kilit bakanlıklara Çin’e karşı şahin tutumlarıyla bilinen isimleri aday göstermesi de yeni dönemdeki politikalara ilişkin önemli ipucu olarak görülüyor.

Donald Trump’ın, Ticaret Bakanlığına aday gösterdiği, Wall Street’ten yatırım bankacısı Howard Lutnick, gümrük tarifelerini savunan bir isim olarak biliniyor.

Lutnick, bir röportajında ABD’nin 20. yüzyılın başındaki ekonomik büyümesinde ve refah artışında gümrük tarifelerinin önemli etkisi olduğuna işaret ederek, “Dünyanın geri kalanına tarife uygulamanız gerek. Onları dışarıda bırakacak ve imalatı yeniden ülkeye getireceksiniz.” ifadesini kullanmıştı.

Çin’i, ABD’de yaygın bir bağımlılık krizine yol açan fentanil maddesinin ana kaynağı olmakla suçlayan Lutnick, “Çin, ABD’ye göbeğinden saldırıyor.” diye konuşmuştu.

Trump’ın, Hazine Bakanlığına aday gösterdiği, yine Wall Street’ten gelen bir isim olan, yatırım fonu yöneticisi Scott Bessent de bir röportajında, “Diğer ülkeler ABD’nin açıklığını uzun zamandır istismar etti, biz de buna müsaade ettik. Tarifeler, nihayetinde Amerikan halkının arkasında durmanın bir aracı.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Bessent, ABD’nin Fox News televizyonu için kaleme aldığı görüş yazısında, ABD’nin pazarlarını dışa açarken bundan faydalanan Çin’in ekonomik büyümesinin ise “despotik bir rejimin varlığını pekiştirdiği” görüşünü paylaşmıştı.

– Tedarik zincirleri kökten değişebilir

Trump’ın ilk dönemindeki ticaret savaşı, Çin’in küresel ticaretteki konumunda önemli bir değişime yol açmadı. IMF rakamlarına göre, ülkenin küresel ticaretteki payı 2017-2019 yıllarında yüzde 9 ila 10 arasında seyrederken, Faz-1 anlaşmasının imzalandığı 2020’de yüzde 10,3’e yükseldi.

Öte yandan tarifeler, Çin’in dış ticaretindeki ABD payını azalmasına sebep olmasına rağmen ülkenin ABD’ye ihracatının parasal değeri arttı. Çin Gümrükler Genel İdaresi verilerine göre, ABD’de dış satım 2017’de 429,72 milyar dolar ile toplam ihracatın yüzde 18,9’unu oluştururken, 2023’te 500,24 milyar dolara ulaşmasına rağmen toplam ihracat içindeki payı yüzde 14,8’de kaldı.

Çin bu dönemde jeopolitik olarak yakın durduğu Rusya’nın yanı sıra, Güney Doğu Asya ve Orta Doğu ülkelerine ihracatını artırarak dış ticaretini çeşitlendirmeyi başardı. Ancak ABD hala Çin’in açık ara en büyük ticari ortağı konumunda bulunuyor.

Trump’ın önerdiği yüzde 60 gümrük tarifesinin uygulanması halinde, ilk yılında Çin’in toplam ihracatının yüzde 8, gayrisafi yurt içi hasılasının ise yüzde 2 azalacağı tahmin ediliyor. Bu durumun dünyadaki ekonomik büyümeyi de yüzde 0,8 azaltacağı öngörülüyor.

Tarifeler, Çin ile iş yapan ABD’li şirketleri tedarik zincirlerini başka yerlere kaydırmaya yönlendiriyor. Nitekim piyasa araştırma şirketi Medius’un anketine katılan Amerikan şirketlerinin yüzde 69’u bu yola başvurduklarını, bunlardan yüzde 94’ü ise bunda başarılı olduklarını bildirdi.

Öte yandan Çin şirketlerinin, ABD’nin ticari korumacılığına karşı kendi tedarik zincirlerini
oluşturmaya yönelik bir atılım içinde olacağını, bunun da küresel tedarik zincirlerinin ayrışmasına ve rakip tedarik zincirlerine yol açacağı öngörülüyor.

– Çin, ne yapacak?

Çin’in artan gümrük tarifelerine karşı ekonomik büyümeyi dengelemek için ekonomik canlandırma politikalarına ağırlık verebileceği değerlendiriliyor. Halihazırda yerel yönetimlerinde borç problemleri, gayrimenkul sektöründeki kriz ve zayıf iç talep nedeniyle büyüme için dış talebe ve ihracata dayanan ülke ekonomisinin tarifelerden olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz görünüyor.

Bu arada, Çin’in jeopolitik olarak yakın durduğu ülkelerle ticaretini geliştirmeyi ve alternatif tedarik zincirlerinin oluşturulmasına ağırlık vermeyi sürdüreceği ve bu yolla stratejik ayrışmadan kaynaklanan riskleri gidermeye çalışacağı değerlendiriliyor.

Öte yandan Pekin yönetimi, ABD’nin yeni yönetimi ile birlikte çalışmaya da hazır olduğu mesajını veriyor.

Çin Devlet Başkanı Şi, ABD Başkanı Joe Biden ile 17 Kasım’da Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen Asya Pasifik İşbirliği (APEC) Zirvesi’nde yaptığı görüşmede, Çin ve ABD’nin, iki büyük ülke olarak birlikte var olmanın yollarını aramayı sürdürmesi gerektiğini belirtmişti.

Çin’in, ABD ile istikrarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kurma amacının değişmediğinin altını çizen Şi, “Çin, yeni ABD hükümetiyle diyaloğu sürdürmeye, işbirliğini genişletmeye, farklılıkları yöneterek Çin-ABD ilişkilerinde yumuşak geçiş sağlamaya hazırdır.” ifadesini kullanmıştı.

Şi, ekonomik ayrışmanın ve tedarik zincirlerini bozmanın çözüm olmadığını, ortak kalkınmanın ancak karşılıklı faydaya dayalı işbirliğiyle sağlanabileceğini vurgulayarak, “Yüksek çitli küçük bahçeler kurmak, büyük bir ülkenin izleyeceği yol olmamalı. İnsanlığın refahı yalnızca açıklıkla ve paylaşmayla gelişir.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Haftanın son işlem gününde New York Borsası’ndan yüksek açılış

New York borsası yükselişle açıldı. ABD’de Şükran Günü nedeniyle dün kapalı olan, bugün ise yarım gün işlem görülecek pay piyasalarında açılışta pozitif bir seyir izlendi. Analistler, Şükran Günü tatili dolayısıyla piyasalarda işlem hacminin oldukça düşük olmasının beklendiğini belirtti.

183,4 milyon kişinin alışveriş yapması bekleniyor

ABD’de indirimli alışverişlerin tüm ülkeye yayıldığı “Black Friday” nedeniyle perakende satışların ve perakende şirketlerin hisselerinin yatırımcıların odağında olacağını aktaran analistler, ABD Ulusal Perakendeciler Birliği’nin verilerine göre bu yıl Şükran Günü’nden Siber Pazartesi’ye kadar 183,4 milyon kişinin alışveriş yapmasının beklendiğini kaydetti.

Değer kazanan hisseler

ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Çin’e yarı iletken ekipman satışına beklendiği kadar güçlü olmayan ek kısıtlamalar getirmeyi değerlendirdiğine ilişkin haber akışı sonrası çip şirketlerinin hisselerinde kaydedilen yükseliş piyasalardaki pozitif seyirde kısmen etkili oldu. Applied Materials ve KLA’nın hisseleri yüzde 2’nin, Lam Research’ün hisseleri yüzde 3’ün ve Nvidia’nın hisseleri yüzde 1’in üzerinde değer kazandı.

ABD’nin 10 yıllık tahvil faizi ise yüzde 4,20 ile ekim ayının sonundan bu yana görülen en düşük seviyeye geriledi.

Bill Bonner: ABD Tahvillerinde Japonya Modeli mi?

ABD Tahvillerinin Japonya Modelini Takip Etme İhtimali Üzerine Yeni Bir Bakış Açısı

Küresel borç miktarının 300 trilyon doların üzerine çıktığı ve varlıkların 400 trilyon dolar seviyesine ulaştığı bir ortamda, sadece 2, 3, 5, 7 veya 10 yıllık ABD Hazine tahvillerinin toplamda 14 trilyon dolar olduğu belirtilmektedir.

Bu durumun, hisse senedi gibi enflasyonsuz bir kriz durumunda, Hazine tahvillerine olan talebi artırarak fiyatların yükselmesine ve getirilerin düşmesine neden olabileceği öne sürülmektedir.

1980 yılından bu yana devam eden büyük tahvil boğa piyasasında, ABD Hazine tahvillerinin dünya genelinde sigorta şirketleri, emeklilik fonları ve hükümetler tarafından güvenli liman olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. 2020-2022 yıllarında bu tahvillerin değer kaybetmesine rağmen, küresel yatırımcıların enflasyon krizinin geçici olduğuna ve Covid krizinin tek seferlik bir olay olduğuna inandıkları belirtilmektedir. Bu inanç doğrultusunda, gelecekte daha düşük faiz oranları ve enflasyon beklendiği, ayrıca borcun da artacağı tahmin edilmektedir.

Japonya örneği, bu hipotezi destekleyici nitelikte değerlendirilmektedir. 1990 yılında borsasında yaşanan çöküşün ardından 22 yıl süren bir düşüş trendine giren Japonya piyasasında, düşük getirili tahvillere olan talebin artması sayesinde hükümetin borçlanma ve harcama imkanlarının genişlediği ifade edilmektedir. Japonya’nın GSYİH’ye oranla %260’lık brüt borç oranına ulaşmasına rağmen, ekonomik kriz yaşanmadığı ve borsa endeksinin 1990 seviyelerine yakın bir performans sergilediği vurgulanmaktadır.

ABD’nin bu modeli takip edip etmeyeceği ise belirsizliğini korumaktadır. ABD piyasalarının, yavaşlamalara, faiz artışlarına ve enflasyona karşı son derece hassas olduğu ve FED’in son faiz indirimlerinin ardından tahvil getirilerinin yükseldiği gözlemlenmektedir.

Ayrıca, 2020 Temmuzundan 2023 Ekim’e kadar 10 yıllık ABD Hazine tahvil getirilerinin on kat artarken, gerçek getirilerde %15’lik bir düşüş yaşandığına dikkat çekilmektedir. Bu kayıpların yatırımcılar tarafından unutulmadığı ve tekrarlanma ihtimalinin düşük olduğu ifade edilmektedir.

Japonya’nın nüfusunda yaşanan azalma da ekonominin farklı dinamiklere sahip olduğunun göstergesi olarak sunulmaktadır. Japonya’da doğum oranlarının düşmesi ve nüfusun sürekli azalması, ülkenin ekonomik yapısında önemli değişikliklere yol açarken, aynı zamanda kamu borcunun sürdürülebilirliğine dair endişeler artırılmaktadır. Bununla birlikte, Japonya’nın yüksek tasarruf oranları ve düşük suç oranları gibi faktörlerin, ekonomik istikrarını korumasına katkıda bulunduğu belirtilmektedir.

Sonuç olarak, ABD’nin Japonya’nın borç ve tahvil piyasası yönetim modelini takip edip etmeyeceği konusunda net bir görüş birliği oluşmamış durumdadır. Küresel yatırımcıların ABD Hazine tahvillerine olan güveni ve piyasa dinamiklerinin farklılığı, bu sürecin nasıl evrileceğini belirsiz kılmaktadır.

ABD hükümetinin kripto cüzdanı çalındı: 20 milyon dolar kayıp

ABD hükümetinin kripto cüzdanı siber saldırıya uğrayarak 20 milyon dolar değerinde varlık kaybetti.

24 Ekim’de, muhtemelen ABD hükümetinin kontrolünde olan bir kripto cüzdanı ele geçirildi. Bu cüzdan, 2016 Bitfinex hack’inden elde edilen fonları içeriyordu ve saldırganlar cüzdandan 20 milyon dolar çekti. Onchain analiz firması Arkham Intelligence’a göre, saldırganın cüzdanında şu anda yaklaşık 13 milyon dolar değerinde varlık bulunuyor.

USDC, USDT, aUSDC ve ETH transfer edildi

Arkham Intelligence, saldırganın fonları “0x348” ile başlayan bir adrese gönderdiğini belirtti. Bu varlıklar arasında USD Coin (USDC), Tether (USDT), aUSDC ve Ether (ETH) bulunuyordu. Saldırgan, ele geçirilen stablecoin’leri ETH’yeçevirip, para aklama hizmetleriyle ilişkili olduğu düşünülen adresler üzerinden fonları aklamaya başladı.

Saldırganın, ABD hükümeti tarafından 2016 Bitfinex saldırısında ele geçirilen fonları hedef aldığı açıklandı. Bu hack saldırısının failleri olan Ilya Lichtenstein ve eşi Heather Morgan, Kasım 2023’te mahkeme karşısına çıkarılacak.

2016 Bitfinex kripto saldırısı

Lichtenstein, 2016’da Bitfinex borsasını hackleyerek 120.000 Bitcoin çaldı. Bugünkü değerlerle bu Bitcoin‘lerin yaklaşık 8,2 milyar dolar ettiği ifade ediliyor. Çift, 2022 yılında ABD yetkilileri tarafından tutuklandı.

ABD Adalet Bakanlığı, bu operasyon sırasında o zamana kadarki en büyük dijital varlık ele geçirme işleminigerçekleştirdi. Çift, Temmuz 2023’te savcılarla yaptıkları bir anlaşma sonucunda, kara para aklama ve ABD hükümetini dolandırma amacıyla komplo kurma suçlarını kabul etti. Bu anlaşma, hafifletilmiş bir ceza almalarını sağladı.

9 Ekim’de yapılan bir dosyalamada, savcılar, Heather Morgan’ın iş birliği yaptığı gerekçesiyle 18 ay hapis cezasıyla yargılanmasını önerdi. Morgan’ın planın daha alt düzey bir katılımcısı olduğu ve çalınan fonların büyük kısmını kullanmadığı vurgulandı. Aynı dosyada, savcılar Lichtenstein için 5 yıl hapis cezası önerisinde bulundu. Bu ceza, savcıların başlangıçta talep ettiği 20 yıl hapis cezasının önemli ölçüde altında kaldı.

Bitcoin’de (BTC) kısa vadeye dikkat: Volatilite artacak

Yaklaşan ABD başkanlık seçimleri ile birlikte Bitcoin’in (BTC) kısa vadede hareketleri tehlike yaratabilir.

DeFi türev platformu Derive’ın verilerine göre, Bitcoin yatırımcıları 5 Kasım’da yapılacak ABD seçimleri yaklaşırken artan volatiliteye hazırlanıyor. Fiyat dalgalanmalarının yüzde 20’ye kadar çıkabileceği tahmin ediliyor.

29 Ekim’de Bitcoin 70.000 dolar seviyesini kısa süreliğine aşarak Haziran ayından bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. CoinGecko verilerine göre, varlık gün içinde yüzde 5’in üzerinde artış göstererek 71.200 dolara kadar yükseldi. Derive kurucusu Nick Forster Forster, “Opsiyonların büyük çoğunluğunun satıldığını görmek, yatırımcıların stratejik olarak alım yaptığını gösteriyor. 80.000 dolar hedefi, Bitcoin için kritik bir dönüm noktası olabilir” dedi.

Kripto piyasası ABD başkanlık seçimlerine odaklandı

Son 24 saat içinde satılan opsiyonların yüzde 47’si call opsiyonu olurken, yatırımcılar seçimlere bağlı volatilite nedeniyle yükselen primlerden yararlanmaya çalıştı. Farklı vadelerdeki volatilite kalıpları, yatırımcıların önümüzdeki hafta dalgalı bir seyir beklediğini, ancak fiyatın hangi yöne gideceğinden emin olmadıklarını gösteriyor.

ABD’li seçmenler, Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile eski Başkan Donald Trump arasında kıyasıya geçen seçim için sandık başına gidecek. Trump, kampanyası sırasında kripto para piyasasına yönelik daha net düzenlemeler getirme sözü verdi.

Kısa vadeli volatilitenin uzun vadeli volatiliteyi aşması, özellikle seçim haftasında ani dalgalanmalar beklenmesine yol açıyor. Forster, ABD seçimlerinin Bitcoin fiyatı üzerinde hemen etkiler yaratabileceğini ve olaylar geliştikçe sert hareketlerin yaşanabileceğini ifade etti.

Seçim haftasında Bitcoin’de (BTC) volatilite artabilir

Yedi gün içinde sona erecek opsiyonlarda volatilite artışı, piyasanın ekonomik ve siyasi haber akışına daha hassas hale geldiğini gösteriyor. Forster, “Bitcoin’in seçim günü yüzde 10’dan fazla hareket etme ihtimali üçte bir, yüzde 20’lik dalgalanma ihtimali ise yüzde 5” dedi. Bu tahminler, seçim sonuçlarına bağlı olarak önemli fiyat hareketlerinin yaşanabileceğine işaret ediyor. Forster, seçim öncesi opsiyon maliyetlerinin artmasının yatırımcıların korunma stratejileri geliştirdiğine işaret ettiğini söyledi. 

Financial Times: 2025’e Doğru Doların Seyri Nasıl Olacak?

ABD doları,Ocak 2024 – Temmuz 2024 tarihleri arasındaki süren istikrarlı yükselişin ardından son dönemde kazançlarını geri vermeye başladı. Temmuz sonuna kadar geçen bir yıllık süreçte, dolar endeksi %5 değer kazanmıştı. Ancak Eylül ayında Fed’in yarım puanlık faiz indirimiyle teyit edilen daha düşük faiz oranı beklentileri nedeniyle dolar zayıfladı.

Bu durum, doların gelecekteki görünümünü nispeten daha az çekici hale getirdi. Ancak geçtiğimiz hafta ABD’de güçlü istihdam artışına dair yeni kanıtların ortaya çıkmasıyla, bu beklentilerin doların düşüş eğilimini sürdürmesi için yeterli olmayabileceği düşünülüyor.

Piyasaların, kamuya açık bilgileri fiyatlaması beklenmektedir. Dolayısıyla doların mevcut değeri, Kasım ve 2025 sonu arasında Fed’in gösterge faiz oranında %1,5’lik bir indirim beklentisini zaten yansıtmaktadır. Daha fazla faiz indirimi, ek ekonomik yavaşlamayı gerektirecektir ki, son güçlü ABD istihdam verileri sonrasında bu olasılık biraz daha uzak görünmektedir. On yıllık Hazine tahvil getirileri bu durumdan etkilenerek kritik %4 seviyesini aşmıştır.

Doları desteklemesi muhtemel daha geniş faktörler de bulunmaktadır. Döviz kuru trendlerinin büyük ölçüde sınır ötesi ticaret ve sermaye akışlarının yanı sıra bu akışları etkileyen mali ve parasal politikalara bağlı olduğu unutulmamalıdır. Basitçe ifade etmek gerekirse, doların zayıflaması için ABD’ye net sermaye girişlerinin (yani dolar talebinin) ticaretle ilgili net dolar satışlarından daha az olması gerekmektedir.

ABD Hisse senedi piyasası aşırı değerli mi?

Geçtiğimiz on yılın büyük bölümünde, dolar ABD kamu ve özel hisse senetleri ile tahvillerine sürekli bir sermaye akışıyla desteklenmiştir. Ayrıca doğrudan yatırım için ABD’ye gelen yabancı fonlar da bu duruma katkıda bulunmuştur. Dolar cinsinden varlıkların çekiciliği, güçlü büyüme, nispeten cazip tahvil getirileri ve yenilikçi teknoloji sektörünün hisse senedi piyasası performansını daha da ileriye taşıyabileceği beklentisiyle artmıştır.

Bugün, ABD varlıklarının fazla değerlenmiş olabileceği ve hem onları hem de doları savunmasız bıraktığı ileri sürülebilir. Örneğin, S&P 500 endeksinin 12 aylık ileriye dönük fiyat/kazanç oranı 24 seviyesine yükselmiştir. Bu değer, FactSet’e göre 10 yıllık ortalaması olan 18’in ve diğer büyük piyasaların oldukça üzerindedir.

Grafik: Yıllara göre ABD’deki Forward P/E

Yurt dışındaki cazip piyasa değerlemeleri, dolardan kalıcı bir uzaklaşmayı teşvik etmek için gereklidir ancak yeterli değildir. Tarih boyunca görülmüştür ki, ABD ekonomisi ve piyasaları iyi durumdayken, denizaşırı makro koşullar ivme kazanıyorsa ve nispeten daha cazip değerlemelere sahipse, uzun süreli dolar zayıflığı daha olasıdır. Bu kombinasyon, ABD dışındaki yatırımcıları sermayelerini geri çekmeye ikna edebileceği gibi Amerikalı yatırımcıları da yabancı varlık tahsisatlarını artırmaya teşvik edebilir.

Bu tür olumlu işaretler, son günlerde Çin’de açıklanan teşvik paketi ve daha fazlasının geleceği vaadiyle ortaya çıktı. Bu gelişmelerle birlikte, yatırımcılar Çin hisse senetleri ve renminbi satın alarak para birimini dolara karşı yaklaşık 16 ayın en yüksek seviyesine taşıdı. Şimdi asıl soru, hükümetin son çabalarının tüketici güveni ve harcamalarını anlamlı ve sürdürülebilir bir şekilde artırmaya yetip yetmeyeceğidir.

Dolar düşüşü bekleyenler için bu durum önem taşımaktadır. Çin ve Avrupa gibi ABD dışındaki bölgelerde sürdürülebilir bir büyüme olmaksızın, Fed’in gevşeme politikasıyla desteklense bile ABD’de “yumuşak iniş” daha fazla sermayenin dolar bazlı varlıklara yönelmesine yol açabilir. Bu durum, “kötü bir mahalledeki en iyi ev” sendromu olarak adlandırılmaktadır.

Yeni yıla girerken doların gücünde bir canlanma potansiyeli de bulunmaktadır ve bu farklı kanallar aracılığıyla gerçekleşebilir. Eğer Fed’in gevşemesi ve tüketici direnci ABD büyümesinin diğer ekonomileri geride bırakmasına olanak tanırsa, daha fazla sermaye dolar varlıklarına yönelebilir.

Daha sorunlu bir senaryo ise, Kasım ayındaki ABD seçimlerinin daha geniş ve agresif bir ticaret savaşına yol açmasıdır. Bu durum, küresel büyüme beklentilerini düşürürken içerde enflasyonu canlandırarak Fed’in gevşeme döngüsünü yavaşlatmasına neden olabilir.

Son olarak, dünya bir resesyon krizine girerse dolar da güçlenebilir veya en azından değerini koruyabilir. Böyle bir ortamda, ABD sabit getirili menkul kıymetlerinin likiditesi ve güvenliği tercih edilmekte, ilgili sermaye akışları doların güçlenmesine yardımcı olmaktadır.

2025’e yaklaşırken dolar için en kötü senaryo, küresel ekonomi için en iyi senaryo olabilir. Ancak şu an için, dolar düşüşü bekleyenlerin veya küresel iyimserlerin ödüllendirileceği kesin değildir.

Financial Times

Prizmabet giriş: TikTok’tan ABD’deki temyiz mahkemesinde sözlü savunma

ABD’de son dönemin en tartışmalı konularından biri olan TikTok’un yasaklanmasına ilişkin temyiz mahkemesine taşınan süreçte, bugün Çinli sosyal medya platformu yöneticileri ile Adalet Bakanlığı yetkilileri hakim karşısında sözlü savunmalarını yaptı.

Columbia Bölgesi Temyiz Mahkemesinde 3 hakimden oluşan heyetin dinleyip karar vereceği temyiz duruşmasında, TikTok ile Adalet Bakanlığına sözlü savunmaları için 25’er dakika verildi.

TikTok, ABD yönetiminin yasaklama kararının Amerikan Anayasası’nın 1. Maddesi’ndeki ifade özgürlüğüne ve ABD’nin “açık internet” politikasına aykırı olduğunu ve şirketin ABD’deki faaliyetlerine devam etmesi gerektiğini savundu.

ABD’de 170 milyon kullanıcısı olan firma ayrıca, ABD yönetiminin tanıdığı sürenin çok kısa olduğunu, bu süre zarfında ByteDance ile olan ilişkisinin sona erdirilmesinin teknik ve pratik anlamda mümkün olmadığını savundu.

Buna karşılık ABD Adalet Bakanlığı ise TikTok’un Çinli ana firması olan ByteDance ile olan ilişkisini sona erdirmesi gerektiği, aksi yöndeki bir durumda ABD Başkanı Joe Biden’ın nisanda imzaladığı yasa gereği firmanın ABD’de yasaklanacağını bildirdi.

Temyiz Mahkemesindeki yargıçların, tarafları dinledikten sonra birkaç hafta içerisinde TikTok’un “ABD’de yasaklanmama” yönündeki talebinin haklı olup olmadığına karar vermesi bekleniyor.

ABD yönetimi geçen yıl, Amerikalı kullanıcı bilgilerini Çin yönetiminin erişimine açık hale getirmekle suçladığı TikTok’un ya bir ABD’li firmaya satılmasını ya da yasaklanmasını öngören adım atmıştı.

ABD Kongresinden martta geçen yasa tasarısı, ABD Başkanı Biden tarafından nisanda imzalanmıştı.

Biden yönetimi son olarak TikTok’a, 19 Ocak 2025’e kadar Çinli ByteDance ile olan tüm ilişkisini sona erdirmesi için süre vermiş, aksi takdirde firmanın ABD’de kullanıcıların erişimine kapatılacağını bildirmişti.

 Prizmabet, online bahis ve oyun sektöründe önemli bir yer edinen bir platform olarak dikkat çekiyor. Spor bahislerinden canlı casino oyunlarına kadar geniş bir oyun yelpazesi sunan site, kullanıcılarına eğlenceli ve kazançlı bir deneyim vaat ediyor. Güvenlik ve adalet konusunda sıkı standartlara sahip olan Prizmabet, kullanıcılarının memnuniyetini önceliklendiriyor ve çeşitli promosyonlar ile daha da cazip hale geliyor. Mobil uyumluluğu sayesinde her yerden erişilebilen site, kullanıcı dostu arayüzü ile de her seviyeden oyuncuya hitap ediyor. Prizmabet, dinamik yapısı ve sürekli güncellenen oyun seçenekleri ile online bahis ve casino dünyasında öne çıkmayı başarıyor.

Ünlü Yatırımcı: FED Hamlesiyle Bitcoin Patlayacak!

Kiyosaki’ye göre, Fed faiz indiriminin ardından Bitcoin patlayacak. Yazar, paranın tahvillerden ve diğer varlıklardan BTC, altın ve gümüşe kaçacağına inanmakta. İşte detaylar…

Kiyosaki, FED hamlesini bekliyor

Bu hafta piyasalarda büyük bir hareketlilik bekleniyor, çünkü ABD Federal Rezerv’in (Fed) çok beklenen pivot hamlesi gerçekleşecek. Piyasa uzmanlarının son günlerde oldukça iyimser olduğunu söyleyebiliriz. ABD Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC), 18 Eylül’de faiz indirim döngüsüne başlamayı planlıyor. Bu hamle, dört yıl aradan sonra yapılacak ilk faiz indirimi olacak. Faiz indirimine gidilmesi, finansal piyasalar üzerinde önemli etkiler yaratabilir ve riskli varlıkların fiyatlarını yukarı taşıyabilir.

Ünlü yatırımcı ve “Zengin Baba Yoksul Baba” kitabının yazarı Robert Kiyosaki, Fed’in bu pivot hamlesinin özellikle Bitcoin (BTC) ve altın için büyük bir fırsat yaratacağını düşünüyor. Kiyosaki, Fed’in faiz oranlarını düşürmeye başlamasıyla birlikte Bitcoin, altın ve gümüş gibi “gerçek varlıkların” fiyatlarında ciddi artışlar görülebileceğini öne sürdü. Kiyosaki’nin ifadesiyle, “Bitcoin, altın, gümüş fiyatları patlamak üzere… Fed PIVOT yapınca, sahte para, ABD tahvilleri gibi sahte varlıklardan çıkacak ve gayrimenkul, altın, gümüş ve Bitcoin gibi gerçek varlıklara yönelecek.”

Enflasyon Bitcoin fiyatını yükseltir mi?

Kiyosaki, takipçilerine, Fed’in faiz indirim döngüsüne başlamadan önce daha fazla Bitcoin almalarını tavsiye ediyor. Ona göre, Fed faiz indirimine gittiğinde, Bitcoin gibi enflasyona karşı koruma sağlayan varlıkların değerinde önemli artışlar olacak. “Fed pivot yapmadan önce biraz daha altın, gümüş ya da Bitcoin alın” diyen Kiyosaki, bu dönemin yatırımcılar için büyük fırsatlar sunduğunu vurguluyor.

Kiyosaki, ABD’nin sürdürülemez borçları konusunda da endişelerini dile getirdi. Daha önce yaptığı açıklamalarda, Bitcoin ve diğer “gerçek varlıkların” bu borç krizinden daha da kazançlı çıkacağını belirtmişti. Kiyosaki, 13 Eylül’de yaptığı bir uyarıda, ABD’nin borçlarının hangi başkan seçilirse seçilsin çözülemeyeceğini ifade etti. Ona göre, ABD doları artık “çöp” olmuş durumda ve insanlar dolar yerine Bitcoin ve altın gibi varlıkları biriktirmeli. “Dolar çöptür. Dolar biriktirmeyi bırakın, sahte para… ve altın, gümüş, Bitcoin biriktirmeye başlayın… gerçek para,” diyerek doların enflasyon karşısında eriyen bir varlık olduğunu belirtti.

Novogratz da benzer görüşte

Galaxy Digital’in CEO’su Mike Novogratz da benzer bir görüşü savunuyor. Mart ayında yaptığı bir açıklamada, ABD’nin borçlarının her 100 günde 1 trilyon dolar artmaya devam ettiğini ve bu durumun Bitcoin’i ciddi şekilde değer kazanacağı bir noktaya getireceğini öne sürdü. Novogratz’a göre, ABD’nin bu devasa borç yükü, doların değerini aşındıracak ve yatırımcıları altın, Bitcoin ve gümüş gibi alternatif varlıklara yönlendirecek. Hatta Kiyosaki, Temmuz ayında yaptığı bir fiyat tahmininde, bu devasa enflasyonun Bitcoin’i hızlıca 10 milyon dolar seviyesine çıkarabileceğini belirtti.

Bu arada, Bitcoin iki hafta boyunca psikolojik olarak önemli olan 60.000 dolar seviyesinin altında kaldıktan sonra bu seviyeye geri döndü. Geçtiğimiz hafta açıklanan ABD ekonomik verileri sonrasında piyasalarda, Fed’in faiz oranlarını 25 ila 50 baz puan (bps) arasında düşürme ihtimaline yönelik bir fiyatlama oluşmuş durumda. Ancak, Fed’in bu pivot hamlesine piyasaların kısa vadede nasıl tepki vereceği hâlâ belirsizliğini koruyor. Uzmanlar, Fed’in faiz indirim döngüsüne başlamasının riskli varlıklar için yeni bir yükseliş dalgasını tetikleyebileceğini düşünüyor.

Trump’ın seçim şapkası Adıyaman’dan: Tanesi 2,5 dolardan 100 bin şapka üretip ihraç ettiler

ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken, Türkiye’nin deprem bölgesi Adıyaman’dan bir firma dikkat çekici bir hamle yaptı.

100 BİN ŞAPKA ÜRETİP ABD’YE İHRAÇ ETTİLER

Adıyaman’ın Gölbaşı Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Zirve Şapka Promosyon, Kasım 2024’te gerçekleşecek seçimlerde Donald Trump için 100 bin adet şapka üreterek ABD’ye gönderdi.

Üzerinde “Make America Great Again” yazılı bu şapkalar, “Made in Türkiye” imzası taşıyor ve yaklaşık 10 bin 700 kilometrelik bir yolculukla ABD’ye ulaştırıldı.

“TÜRKİYE EKONOMİSİNE KATKI OLDU”

Zirve Şapka Promosyon’un Fabrika Müdürü İsmail Samsama, yaptığı açıklamada, bu üretimin Adıyaman’ın Gölbaşı halkına ve Türkiye ekonomisine önemli bir katkı sağladığını belirtti.

Samsama, “Trump’ın 100 bin şapkası burada üretildi. Bu üretim, Türkiye ekonomisine, Adıyaman’ın Gölbaşı halkına katkı oldu. Burada üretilen şapkaları yurt dışına gönderdik. Bu şapkaları Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesindeki Zirve Şapkanın personelleri üretti” dedi.

Şirket, daha önce Ukrayna gibi ülkeler için de askeri şapka üretimi gerçekleştirmişti.

2,5 DOLARDAN İHRAÇ EDİLİYOR, ABD’DE 50 DOLARA SATILIYOR

Öte yandan, Trump’ın seçim kampanyasında kullanılan ve internet üzerinden satışı yapılan bu şapkaların satış fiyatının ise 50 dolar olduğu görüldü.

patronlardunyasi.com