Yenidoğan Çetesi’nin arka bahçesi: Sezaryen dayatması!

Pazar günkü yazıya ortalamanın çok üzerinde geri dönüş oldu. Yorumların arasında kayboldum desem yeridir.
“Herhangi bir yetkili aradı mı, yazıdaki dehşete düşüren bilgileri veren o cerrah ile görüşmek isteyen oldu mu?”

diye soracak olursanız yanıtını vereyim; beklediğim gibi hayır! Peki, neden ilgilenen olmadı?
“Lanet olasıcalarda numara bitmiyor!’

başlıklı
yazının

satır satır okunduğunu biliyorum. Sağlık camiasındaki WhatsApp gruplarında elden ele dolaştığını da öğrendim. Mesleğini hakkıyla yapan çok sayıda doktor ve hemşireden ise teşekkür mesajları aldım. Bu arada benden, dolaylı yollardan bilgi almak ve “
Hastanelere şimdi de erişkin hasta operasyonu mu yapılacak?

” sorusuna yanıt arayanlar da oldu. İpin başını ve ucunu merak ediyorlar herhalde. Umarım bulunur ve insanların sağlıkları sağlık simsarların vicdansızlıklarına artık terk edilmez.
Vatandaşlar ise hem tedirgin hem de öfkeli. Bu işin sonunun nereye varacağını görmek istiyorlar. Özellikle de kadınlardan doğum süreçleriyle ilgili yüzlerce mesaj geldi. Yazıda, bilgileri aldığım cerrah dostumun, “Sezaryen oranlarının yüksek oluşu ile bebek yoğun bakım yatışı arasında direkt bağlantı vardır” sözlerine yer vermiştim. Bu cümleden yola çıkarak, özel hastanelerde
“Sezaryen Çeteleri”

olduğunu yazanlar ve kendi hikâyelerini paylaşanlar oldu.
Dün ‘Bizim Doktor’u aradım yine. Yazılan o yorumları sordum.
“Suni sancı meselesini bir araştır”

dedi.
Nedir diye baktım hemen. Özetle
“Doğum sürecini başlatmak veya hızlandırmak için medikal yöntemlerle suni olarak oluşturulan rahim kasılmalarıdır”

deniliyor. 
Bizim Doktor şöyle açıklık getirdi: “Suni sancı, doğuma girecek annelerin sezaryene mecbur bırakılmasında en kritik yol. Suni sancı verip doğumu hızlandırırlar.
Doktor mesai saati dolmadan hastayı doğuma almak için yapar bunu.

Bu şekilde doğum kanalı gevşemeden bebek çıkıma girer ama ön tarafı kapalı olduğu için doğamaz. Bu sefer de ‘Bebek zor durumda. Sezaryene alalım’ derler.”
Çarkın dişlileri işte tam burada işliyormuş. Bizim Doktor’un yorumu şöyle: “SGK, normal doğuma daha fazla ödeme yapıyor. Ancak buna rağmen
sezaryende artışın nedeni yoğun bakım servislerinden kazanılan paradır.

Çünkü suni sancıyla başlayan süreç ameliyatla sonuçlanıyor. Sezaryen olunca zaten strese giren bir bebek ciğerleri ve organları doğum kanalından geçip temizlenemediği için
‘Apgar’ dediğimiz skoru düşük kalıyor ve yoğun bakıma alınıyor.

Bu arada anne de ameliyat olduğu için ödeme farkı artıyor, itiraz da edilemiyor.”
“Bu mu yani?” diyenler olacaktır? Dahası var. Kazanılan para bir yana, Bizim Doktor’a göre bu sayede “çaktırmadan” nüfus planlaması da yapılıyor: “Sezaryen ile maksimum 3 çocuk sahibi olunur. Bu mecburi kısıtlama ayrıca dikkate değer. Sezaryen sonrası çekilen eziyet ile kimse üçüncü gebeliğe cesaret etmiyor.
İkinci sezaryende tüplerin bağlanması oranı zaten çok yüksek.”

Anne adayları neden normal doğumdan kaçıyorlar? Bakın “denemiyorlar” demiyorum. Şimdi çıkıp, “sana ne bundan” diyenler olacaktır. Olsun desinler. Biz, ‘Bizim Doktor’a kulak verelim: “Yıllardan beri normal doğumun çok ağrılı ve zor bir işlem olduğunun propagandası yapılıyor
. Film ve dizilerde çok ağır geçen normal doğum sahneleri yer alır. İnsan izlemeye dayanamaz. Zaten o sahneleri izleyen hiç bir genç kız normal doğum yapmaz.

Ağrı ise ilk doğumda biraz şiddetlidir. O da en fazla 10 saniye sürer. İyi bir ebe ile bu süreç çok rahat yönetilebilir. Ama bunu yapan ebe ve doktor yok artık. Yaptırmıyorlar özellikle. Çözüm ise iyi ebelerin yetiştirilmesi, suni sancının kesinlikle iyi denetlenmesi, suda doğum konsepti gibi uygulamaların anne adaylarına tanıtılmasında…”
Türkiye’de ne zaman normal doğumu teşvik ve tavsiye eden çıkışlar yapılsa, kampanyalar düzenlense birileri adeta yerlerinden zıplıyorlar. Sezaryen doğumdaki artış oranları ortada. Türkiye’de sezaryen doğum oranı yüzde 50’lerde. Şimdi sıkı durun. Bu oran
özel hastanelerde yüzde 78, devlet hastanelerinde ise yüzde 46 olarak belirlenmiş.

Yani, özel hastaneler devlet hastanelerinin neredeyse iki katı.
Bu durumda akla şu gelmiyor değil; normal doğum kampanyalarına karşı çıkanlar ya bu işten para kazanıyorlar ya da doğurganlığın
önüne örülen “sezaryen duvarının” yıkılmasını istemiyorlar.

Her iki durumda birilerinin ciddi paralar kazandığı ise ortada. Anneleri kesip biçtikleri gibi doğum mucizesi tam gerçekleşmediği için bebeklerin sağlıksız doğmasına da neden oluyorlar.
Bizim Doktor’un anlattıklarına, tespitlerine ben ikna oldum. Vatandaşlardan, özellikle de kadınlardan gelen yorumlar da cabası. Bu durumda Yenidoğan Çetesine,
bebekleri öldürerek para kazanma yolunu ‘Sezaryen Çetesi’nin açtığı söylenebilir.

Tam bir kazan kazan ilişkisi.

Komplo teorisi gibi gelmesin sakın: İpin ucu BM’nin nüfus artışını durdurma projeksiyonlarına dayanırsa hiç şaşırmam.

Yalnızlık

Çok yalnızım, mutsuzum

Göründüğüm gibi değilim aslında

Karanlıklarda kaybolmuşum

Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır

Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara

Kimse duymuyor çığlıklarımı

Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor

Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım

Ümidimi yitirmişim

Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim

Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye

Veda edeceğim.

Nilgün Marmara

Depresyon Nedir, Nedenleri Nelerdir?

Depresyon bir “şımarıklık”, “pozitif düşünmediği için kişinin kendi kendine yarattığı, kendi halletmesi gereken bir durum” değildir. Depresyon, teşhisi psikiyatrist tarafından konulan, tedavi edilmesi gereken ciddi bir duygu durum bozukluğudur. Depresyon tedavi edilmezse kötüleşerek uzun sürebilir. Ağır vakalarda, kendine zarar verme ya da intihar yoluyla ölümle sonuçlanabilir. Bunun yanında doğru tedavi ile iyileşme oranı oldukça yüksektir.

İnsan biyopsikososyal bir varlıktır ve depresyonun sebebini tek bir nedene indirgemek doğru değildir. Genetik yapı, beyindeki kimyasal değişimler, kişilik yapısı, yaşanan stresli olaylar, travma ve kayıplar bu süreci etkileyebilir.

Ek olarak, Davranışçı kuram depresyonu olumsuz olay ve kayıpların yaşattığı acı ile baş etmek için ortaya çıkan bir kaçınma ve bu kaçınmanın giderek kişinin hayatını fakirleştirmesi ile açıklar. (H. Türkçapar)

Depresyon Belirtileri nelerdir ?

  • Depresif duygu durumu, sürekli üzüntü ve mutsuzluk

  • Hayata karşı isteksizlik ve ilgi kaybı

  • Eskiden hoşa giden aktivitelerden artık keyif alamama

  • Enerjisizlik, günlük rutin işleri yerine getirmede zorlanma

  • Hareketlerde yavaşlama

  • Uyku düzeninde bozulma

  • İştahta azalma/artma, kilo değişimi

  • Dikkatin kolayca dağılması, odaklanamama

  • Unutkanlık, yeni bir şey öğrenirken zorlanma

  • Karar vermede zorlanma, kararsızlık

  • Umutsuzluk, karamsarlık

  • Hayattan zevk alamama

  • Cinsel istekte azalma ya da isteksizlik

  • Kimseyle görüşmek istememe, yalnızlık

  • Boşluk, anlamsızlık hisleri yer alır.

  • Depresyonun derecesine göre ölümle ilgili düşünceler, kendine zarar verme ya da intihar eğilimi olabilir.

Ek olarak:

  • Kaygı, korku, İç huzursuzluk ve gerginlik hisleri olabilir. Alınganlık artabilir. Genel olarak gergin olma, hoşgörüde azalma olabilir. Küçük konularda bile ani öfke patlamaları ve hayal kırıklığı hissedilebilir.

  • Hüzünlü duygu duruma eşlik eden ağlama olabileceği gibi bazı hastalar ağlayamamaktan şikâyetçidir.

  • Kişi kendisiyle ilgili yoğun değersizlik ve suçluluk yaşayabilir. Geçmişteki olaylar için kendini suçlayabilir.

  • Nedeni açıklanamayan fiziksel ağrılar olabilir.

  • Kişiler motivasyon kaybı nedeni ile gelecekle ilgili hedef belirleyebilmek ve hedefe odaklanmada güçlük yaşar.

Depresyon Türleri Nelerdir ?

Mevsimsel Depresyon: Özellikle sonbahar ve kış aylarında günlerin kısalması ve güneş ışığının azalmasıyla ortaya çıkan majör depresyon türüdür. İlkbahar ve yaz aylarında geçme eğilimindedir. Mevsimsel depresyonun tedavisinde antidepresanlardan ve güneş ışınlarının eksikliğini kapatmak için ışık terapisinden yararlanılabilir.

Prepartum (Doğum Öncesi) Depresyon: Hamilelik döneminde ortaya çıkan prepartum yani doğum öncesi depresyon, gebeliğin herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir ve oldukça yaygın görülen bir durumdur. Aşırı üzüntüye, kaygıya, yorgunluğa ve uyku sorunlarına neden olabilen bu durum anne ve bebeği etkiler. Gebelik öncesinde anksiyete, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk ve depresyon gibi ruh hâli bozuklukları yaşayan kadınlarda daha sık görülebilir. Aynı zamanda sağlık sorunu ya da özel ihtiyaçları olan bir bebek taşıyan, ikiz ya da üçüz bebek bekleyen, planlanmayan bir gebelik yaşayan ya da stresli bir gebelik geçiren kişilerde de doğum öncesi depresyon görülebilir.

Postpartum (Doğum Sonrası) Depresyon: Doğum, hem anne hem baba için meydana gelen büyük yaşam değişikliklerinden biridir. Bu nedenle de doğum sonrası görülen depresyon oldukça yaygındır. Lohusa depresyonu olarak da bilinen postpartum depresyon özellikle ilk kez ebeveyn olanlarda ve kadınlarda daha sık görülse de tüm ebeveynlerde doğum sonrasında görülebilir. Doğum sonrası yaşanan hormonal, fiziksel, duygusal ve ekonomik değişimler postpartum depresyona neden olabilir. Aşırı üzüntü, sık ağlama nöbetleri ve yalnızlık hissi postpartum depresyonun belirtileri arasında gösterilebilir. Postpartum depresyon tedavi edilmesi gereken bir ruh sağlığı durumudur.

Adet Öncesi Disforik Bozukluk: Adet öncesi dönem kadınlarda hormonal değişikliklere bağlı olarak bir dizi semptoma neden olabilir. Şişkinlik, meme hassasiyeti, ve kramplar bu semptomlar arasında sayılabilir. Aynı zamanda ciddi kaygı bozukluğu, depresif ruh hali gibi ruhsal semptomlar da âdet öncesi dönemde sıklıkla görülür. Âdet öncesi disforik bozukluksa adet öncesi sendromunun daha şiddetli biçimidir.

Sanrısal Bozukluk : Psikotik depresyon olarak da bilinen sanrısal bozukluk, majör depresyon belirtilerine ek olarak psikotik semptomların görüldüğü türdür. Sanrısal bozuklukta olmayan şeyleri görmek ya da duymak, yanlış inançlar ve paranoya gibi belirtiler görülebilir.

Melankolik Depresyon : Melankolik depresyona sahip olan kişiler hayata dair ilgilerini kaybetme ve hiçbir şeyden zevk alamama eğilimindedirler. Çevresindeki kişilerle iletişimi kesme ve asosyallik gibi belirtilerin de kendisini gösterdiği melankolik depresyon uzun süre devam ettiğinde ve tedavi edilmediğinde kişiyi intihara kadar sürükleyebilir.

Bakışaçısı ve notlar:

Depresyonu tetikleyebilecek yaşam olayları arasında ev değiştirme, iş kaybı, sevilen birinin kaybı, önem taşıyan bir ilişkinin bitmesi, aile/ önem taşıyan diğer insanlar ile çatışmalar, işle ilgili memnuniyetsizlik, fiziksel ruhsal anlamda tükenme, yalnızlık, çocuk doğumu, çocuğun evden ayrılması, yaşın ilerlemesi de yer alabilir. Bu tetikleyicilerin ortak özelliği kişide bir kayıp duygusu yaratmalarıdır.

  • Bazen olumlu görünen bir durum da depresyonu tetikleyebilir, örneğin okuldan başarıyla mezun olan biri hemen ardından depresyona girebilir. Olumlu görünen bu olay aslında artık öğrencilik halinin kaybı anlamına gelebilir.

  • Sorumluluğa önem veren obsesif kişilik özellikleri taşıyan biri için verdiği sözü tutamamak travmatik bir anlam taşırken, sorumluluk duygusu taşımayan bir antisosyal kişilikte bu hiç de sıkıntı yaratmayabilir.

Davranışçı kuram depresyonu olumsuz olay ve kayıpların yaşattığı acı ile baş etmek için ortaya çıkan bir kaçınma ve bu kaçınmanın giderek kişinin hayatını fakirleştirmesi ile açıklar.

İnsan hiçbir şey yapmadan kendi kendine gelen bir mutluluk enerjisine sahip değildir. İnsan birşey yaparak, görerek, seyrederek, yiyerek, tadarak mutlu olur.

Sağlıklı bir mutlu kişinin bütün etkinliklerini, gereksinimlerini kısıtlayarak hava, yiyecek, barınma dışında birşey yapmamasına müsade edildiğinde bir süre s
onra mutsuz biri haline gelir. Depresyondaki kişi bunu kendi kendine yapar. (H. Türkçapar)

Hatırlatma: Depresif belirtilere sahip olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle psikiyatr olmak üzere bir uzman görüşü alınız.

Kli. Psk. Damla Yalçın Gürkan