Göze Damla Damlatınca Neden Tadını Alıyoruz? (Hayır, Yanlış Uygulamıyorsunuz)

Yanlış damlattığınızı ya da gözünüze temas etmediğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Çünkü bu durumun bilimsel bir açıklaması var ve tadını alıyorsanız, doğru bir uygulama yapıyorsunuz!

Göz damlası, göz sağlığını korumak ve çeşitli rahatsızlıkları gidermek için yaygın olarak kullanılan bir tedavi aracıdır.

Gözlerimiz, çevresel faktörlerden, ekrana uzun süre bakmaktan ya da hava şartlarından etkilenerek kuruma, tahriş ve kızarıklık gibi sorunlar yaşayabiliyor. Bu tür durumlarla başa çıkmak için göz damlaları, gözlerinizi nemlendirerek rahatsızlık hissini azaltıyor.

Fakat göz damlası kullanan kişilerin ortak bir şikâyeti var: Damlanın tadını hissetmek. Peki bu neden oluyor?

Göz damlası kullanırken damlanın tadını hissetmek, gözyaşı kanallarının anatomik yapısından kaynaklanıyor.

Gözyaşları, göz yüzeyini nemlendiren ve koruyan doğal sıvılardır. Göz damlasını uyguladıktan sonra gözyaşları, göz kapakları aracılığıyla burun boşluğuna ve dolayısıyla boğaza doğru akabiliyor. Bu da gözyaşı kanallarının, burun boşluğuna açılmasından dolayı gerçekleşiyor.

Göz damlası uyguladığımızda da içerdiği sıvı, gözyaşlarıyla birleşerek gözyaşı kanallarından aşağı doğru akıyor. İşte bu durum da göz damlasının tadını boğazımızda hissetmenize neden oluyor. Böyle bir durumda korkulacak bir şeyin olmadığını belirtmek gerek. Bu durum tamamen normaldir ve genellikle zararsızdır.

Eğer bu hissi en aza indirmek istiyorsanız, göz damlasını uyguladıktan sonra gözyaşı kanalına hafifçe baskı yaparak damlanın burun boşluğuna akışını azaltabilirsiniz.

Kaynaklar: Thera Tears, Nanodropper

İlginizi çekebilir:

Yalnızlık

Çok yalnızım, mutsuzum

Göründüğüm gibi değilim aslında

Karanlıklarda kaybolmuşum

Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır

Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara

Kimse duymuyor çığlıklarımı

Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor

Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım

Ümidimi yitirmişim

Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim

Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye

Veda edeceğim.

Nilgün Marmara

Depresyon Nedir, Nedenleri Nelerdir?

Depresyon bir “şımarıklık”, “pozitif düşünmediği için kişinin kendi kendine yarattığı, kendi halletmesi gereken bir durum” değildir. Depresyon, teşhisi psikiyatrist tarafından konulan, tedavi edilmesi gereken ciddi bir duygu durum bozukluğudur. Depresyon tedavi edilmezse kötüleşerek uzun sürebilir. Ağır vakalarda, kendine zarar verme ya da intihar yoluyla ölümle sonuçlanabilir. Bunun yanında doğru tedavi ile iyileşme oranı oldukça yüksektir.

İnsan biyopsikososyal bir varlıktır ve depresyonun sebebini tek bir nedene indirgemek doğru değildir. Genetik yapı, beyindeki kimyasal değişimler, kişilik yapısı, yaşanan stresli olaylar, travma ve kayıplar bu süreci etkileyebilir.

Ek olarak, Davranışçı kuram depresyonu olumsuz olay ve kayıpların yaşattığı acı ile baş etmek için ortaya çıkan bir kaçınma ve bu kaçınmanın giderek kişinin hayatını fakirleştirmesi ile açıklar. (H. Türkçapar)

Depresyon Belirtileri nelerdir ?

  • Depresif duygu durumu, sürekli üzüntü ve mutsuzluk

  • Hayata karşı isteksizlik ve ilgi kaybı

  • Eskiden hoşa giden aktivitelerden artık keyif alamama

  • Enerjisizlik, günlük rutin işleri yerine getirmede zorlanma

  • Hareketlerde yavaşlama

  • Uyku düzeninde bozulma

  • İştahta azalma/artma, kilo değişimi

  • Dikkatin kolayca dağılması, odaklanamama

  • Unutkanlık, yeni bir şey öğrenirken zorlanma

  • Karar vermede zorlanma, kararsızlık

  • Umutsuzluk, karamsarlık

  • Hayattan zevk alamama

  • Cinsel istekte azalma ya da isteksizlik

  • Kimseyle görüşmek istememe, yalnızlık

  • Boşluk, anlamsızlık hisleri yer alır.

  • Depresyonun derecesine göre ölümle ilgili düşünceler, kendine zarar verme ya da intihar eğilimi olabilir.

Ek olarak:

  • Kaygı, korku, İç huzursuzluk ve gerginlik hisleri olabilir. Alınganlık artabilir. Genel olarak gergin olma, hoşgörüde azalma olabilir. Küçük konularda bile ani öfke patlamaları ve hayal kırıklığı hissedilebilir.

  • Hüzünlü duygu duruma eşlik eden ağlama olabileceği gibi bazı hastalar ağlayamamaktan şikâyetçidir.

  • Kişi kendisiyle ilgili yoğun değersizlik ve suçluluk yaşayabilir. Geçmişteki olaylar için kendini suçlayabilir.

  • Nedeni açıklanamayan fiziksel ağrılar olabilir.

  • Kişiler motivasyon kaybı nedeni ile gelecekle ilgili hedef belirleyebilmek ve hedefe odaklanmada güçlük yaşar.

Depresyon Türleri Nelerdir ?

Mevsimsel Depresyon: Özellikle sonbahar ve kış aylarında günlerin kısalması ve güneş ışığının azalmasıyla ortaya çıkan majör depresyon türüdür. İlkbahar ve yaz aylarında geçme eğilimindedir. Mevsimsel depresyonun tedavisinde antidepresanlardan ve güneş ışınlarının eksikliğini kapatmak için ışık terapisinden yararlanılabilir.

Prepartum (Doğum Öncesi) Depresyon: Hamilelik döneminde ortaya çıkan prepartum yani doğum öncesi depresyon, gebeliğin herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir ve oldukça yaygın görülen bir durumdur. Aşırı üzüntüye, kaygıya, yorgunluğa ve uyku sorunlarına neden olabilen bu durum anne ve bebeği etkiler. Gebelik öncesinde anksiyete, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk ve depresyon gibi ruh hâli bozuklukları yaşayan kadınlarda daha sık görülebilir. Aynı zamanda sağlık sorunu ya da özel ihtiyaçları olan bir bebek taşıyan, ikiz ya da üçüz bebek bekleyen, planlanmayan bir gebelik yaşayan ya da stresli bir gebelik geçiren kişilerde de doğum öncesi depresyon görülebilir.

Postpartum (Doğum Sonrası) Depresyon: Doğum, hem anne hem baba için meydana gelen büyük yaşam değişikliklerinden biridir. Bu nedenle de doğum sonrası görülen depresyon oldukça yaygındır. Lohusa depresyonu olarak da bilinen postpartum depresyon özellikle ilk kez ebeveyn olanlarda ve kadınlarda daha sık görülse de tüm ebeveynlerde doğum sonrasında görülebilir. Doğum sonrası yaşanan hormonal, fiziksel, duygusal ve ekonomik değişimler postpartum depresyona neden olabilir. Aşırı üzüntü, sık ağlama nöbetleri ve yalnızlık hissi postpartum depresyonun belirtileri arasında gösterilebilir. Postpartum depresyon tedavi edilmesi gereken bir ruh sağlığı durumudur.

Adet Öncesi Disforik Bozukluk: Adet öncesi dönem kadınlarda hormonal değişikliklere bağlı olarak bir dizi semptoma neden olabilir. Şişkinlik, meme hassasiyeti, ve kramplar bu semptomlar arasında sayılabilir. Aynı zamanda ciddi kaygı bozukluğu, depresif ruh hali gibi ruhsal semptomlar da âdet öncesi dönemde sıklıkla görülür. Âdet öncesi disforik bozukluksa adet öncesi sendromunun daha şiddetli biçimidir.

Sanrısal Bozukluk : Psikotik depresyon olarak da bilinen sanrısal bozukluk, majör depresyon belirtilerine ek olarak psikotik semptomların görüldüğü türdür. Sanrısal bozuklukta olmayan şeyleri görmek ya da duymak, yanlış inançlar ve paranoya gibi belirtiler görülebilir.

Melankolik Depresyon : Melankolik depresyona sahip olan kişiler hayata dair ilgilerini kaybetme ve hiçbir şeyden zevk alamama eğilimindedirler. Çevresindeki kişilerle iletişimi kesme ve asosyallik gibi belirtilerin de kendisini gösterdiği melankolik depresyon uzun süre devam ettiğinde ve tedavi edilmediğinde kişiyi intihara kadar sürükleyebilir.

Bakışaçısı ve notlar:

Depresyonu tetikleyebilecek yaşam olayları arasında ev değiştirme, iş kaybı, sevilen birinin kaybı, önem taşıyan bir ilişkinin bitmesi, aile/ önem taşıyan diğer insanlar ile çatışmalar, işle ilgili memnuniyetsizlik, fiziksel ruhsal anlamda tükenme, yalnızlık, çocuk doğumu, çocuğun evden ayrılması, yaşın ilerlemesi de yer alabilir. Bu tetikleyicilerin ortak özelliği kişide bir kayıp duygusu yaratmalarıdır.

  • Bazen olumlu görünen bir durum da depresyonu tetikleyebilir, örneğin okuldan başarıyla mezun olan biri hemen ardından depresyona girebilir. Olumlu görünen bu olay aslında artık öğrencilik halinin kaybı anlamına gelebilir.

  • Sorumluluğa önem veren obsesif kişilik özellikleri taşıyan biri için verdiği sözü tutamamak travmatik bir anlam taşırken, sorumluluk duygusu taşımayan bir antisosyal kişilikte bu hiç de sıkıntı yaratmayabilir.

Davranışçı kuram depresyonu olumsuz olay ve kayıpların yaşattığı acı ile baş etmek için ortaya çıkan bir kaçınma ve bu kaçınmanın giderek kişinin hayatını fakirleştirmesi ile açıklar.

İnsan hiçbir şey yapmadan kendi kendine gelen bir mutluluk enerjisine sahip değildir. İnsan birşey yaparak, görerek, seyrederek, yiyerek, tadarak mutlu olur.

Sağlıklı bir mutlu kişinin bütün etkinliklerini, gereksinimlerini kısıtlayarak hava, yiyecek, barınma dışında birşey yapmamasına müsade edildiğinde bir süre s
onra mutsuz biri haline gelir. Depresyondaki kişi bunu kendi kendine yapar. (H. Türkçapar)

Hatırlatma: Depresif belirtilere sahip olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle psikiyatr olmak üzere bir uzman görüşü alınız.

Kli. Psk. Damla Yalçın Gürkan

Psikolojik Şiddet Davranışı

Psikolojik şiddet, duygusal manipülasyon ve kontrol amacı güden davranışlar olarak tanımlanabilir. Bu tür şiddet, fiziksel zarardan daha sinsi ve yıkıcı olabilir, çünkü etkileri genellikle uzun vadede ortaya çıkar ve bireyin ruhsal sağlığını derinden etkileyebilir. Bu yazıda, psikolojik şiddet uygulayan kişilerin davranış biçimlerini inceleyecek ve bu duruma karşı alınabilecek önlemleri ele alacağız.

Psikolojik Şiddet Uygulayan Kişilerin Davranışları

1. Duygusal Manipülasyon: Kişi, karşısındakini suçluluk hissettirmek veya kendi isteklerine göre yönlendirmek için duygusal baskı yapar. Bu, sık sık aldatıcı ve yanıltıcı söylemlerle desteklenir.

2. İzole Etme: Psikolojik şiddet uygulayan kişi, mağdurun sosyal ilişkilerini kısıtlayarak onu yalnızlaştırır. Arkadaşlarıyla veya aile üyeleriyle iletişimini kesmesini sağlamak, yaygın bir taktiktir.

3. Sürekli Eleştiri: Kişi, mağdurun özsaygısını zayıflatmak için sürekli eleştirilerde bulunur. Bu durum, mağdurun kendisini yetersiz hissetmesine yol açar.

4. Duygusal İstismar: Bağırma, küçümseme veya alay etme gibi davranışlar, mağdurun duygusal sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir. Bu tür davranışlar, kişinin kendine olan güvenini zedeler.

5. Kıyaslama: Başka insanlarla kıyaslama yaparak, mağduru kendisini yetersiz hissettirmeyi amaçlar. Bu, bireyin kendi değeri hakkında sorgulayıcı bir duruma düşmesine neden olur.

6. Kontrol ve İzleme: Kişi, mağdurun ne yaptığını, kiminle görüştüğünü ve ne düşündüğünü
sürekli kontrol etme çabasındadır. Bu, bireyin özgürlüğünü kısıtlar.

Psikolojik Şiddete Karşı Alınabilecek Önlemler

İlk adım, psikolojik şiddetin belirtilerini tanımaktır. Kendi duygularınızı ve deneyimlerinizi değerlendirmek, durumu netleştirmenize yardımcı olabilir. Kendinizi kötü hissettiğinizde veya sürekli eleştiri altında kaldığınızda, bunun bir sorun olabileceğini kabul edin. Sağlıklı sınırlar koymak, psikolojik şiddet uygulayan kişinin davranışlarını kontrol altına almak için önemlidir. Kendi ihtiyaçlarınızı ve haklarınızı ifade edin. Sınırlarınızı ihlal eden davranışlara karşı net bir şekilde durun.

Güvendiğiniz arkadaşlar, aile üyeleri ile duygularınızı paylaşmak, yalnızlık hissinizi azaltabilir. Destek almak, durumu daha iyi anlamanızı ve başa çıkmanızı sağlar. Özsaygınızı artıracak aktivitelerle meşgul olun. Hobiler, spor veya sanatsal faaliyetler, kendinize olan güveninizi yeniden inşa etmenize yardımcı olabilir.

Sosyal ilişkilerinizi korumaya çalışın. Psikolojik şiddet uygulayan kişiler genellikle mağdurlarını izole etmeye çalışır. Arkadaşlarınızla ve ailenizle bağlantıda kalmak, destek bulmanızı kolaylaştırır.

Eğer psikolojik şiddet sürekli hale gelmişse ve durum tehlikeli bir boyuta ulaşmışsa, bir güvenli çıkış planı oluşturmak önemlidir. Bu plan, olası bir ayrılma durumunda hangi adımları atacağınızı içerir.

Sonuç olarak, psikolojik şiddet, bireyler üzerinde derin ve uzun vadeli etkileri olan bir durumdur. Bu tür davranışları tanımak ve bunlara karşı önlemler almak, bireyin ruhsal sağlığını koruması açısından kritik öneme sahiptir. Kendinizi tanıyarak, sınırlar koyarak ve destek arayarak bu durumdan kurtulma yolunda önemli adımlar atabilirsiniz.

Psikolojik şiddet mağduru olmak asla sizin hatanız değildir. Destek aramak, iyileşme sürecinizde önemli bir adımdır. Ve bu süreçte yalnız olmadığınızı unutmayın.

Rana FIRAT

Postpartum Depresyon: Yeni Annenin Şefkat İhtiyacı

Doğum sonrası dönem, birçok kadın için hem heyecan verici hem de zorlayıcı bir süreçtir. Ancak bazı anneler, bu süreçte ciddi duygusal zorluklarla karşılaşabilir. Postpartum depresyon (PPD), doğumdan sonraki dönemde görülen yaygın bir ruh hali bozukluğudur.

Postpartum Depresyonun Nedenleri

Postpartum depresyonun altında yatan nedenler karmaşık ve çok yönlüdür. Bu durum, biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu olarak ortaya çıkar.

1. Biyolojik Faktörler: Hamilelik ve doğum sonrası dönemde hormonal değişiklikler yaşanır. Östrojen ve progesteron seviyelerindeki ani değişiklikler, ruh hali üzerinde etkili olabilir. Ayrıca, doğum sonrası dönemde vücutta serotonin düzeylerinde değişiklikler de meydana gelir.

2. Psikolojik Faktörler: Önceden var olan ruhsal sağlık sorunları (örneğin, depresyon veya anksiyete öyküsü) postpartum depresyon riskini artırabilir. Ayrıca, bireysel başa çıkma mekanizmaları ve stres yönetimi becerileri de önemlidir.

3. Çevresel Faktörler: Destek eksikliği, yeni ebeveynlikte yaşanan zorluklar ve yaşam koşullarındaki değişiklikler, annelerin duygusal durumunu olumsuz etkileyebilir. Aile içindeki dinamikler ve ilişkiler de bu dönemde önemli bir rol oynar.

4. Beklentiler ve Baskı: Toplumda annelere yönelik yüksek beklentiler ve “mükemmel anne” imajı, annelerin kendilerini yetersiz hissetmelerine yol açabilir. Bu baskılar, ruhsal sağlığı olumsuz etkileyebilir.

Postpartum Depresyonun Belirtileri

Postpartum depresyonun belirtileri, doğum sonrası dönemde görülen bazı normal duygusal dalgalanmalardan farklıdır. Bu belirtiler arasında:

• Sürekli üzüntü veya boşluk hissi

• Anksiyete ve huzursuzluk

• Yetersizlik veya suçluluk duyguları

• Enerji kaybı ve bitkinlik

• İlgi kaybı (hem bebek hem de diğer aktiviteler için)

• Uyku bozuklukları

• İştah değişiklikleri

Bu belirtiler, günlük yaşamı zorlaştırabilir ve annenin hem kendisine hem de bebeğine karşı olan bağını etkileyebilir.

Ne Yapılması Gerekiyor?

Postpartum depresyonun yaygın bir durum olduğunu anlamak önemlidir. Aile üyeleri ve arkadaşlar, annelerin duygusal durumunu gözlemlemeli ve ihtiyaç duyduklarında destek sunmalıdır. Annelerin hissettikleri duyguları açıkça ifade etmeleri önemlidir. Destekleyici bir dinleyici veya terapist, bu süreçte oldukça yararlı olabilir.

Benzer deneyimler yaşayan annelerle bir araya gelmek, yalnızlık hissini azaltabilir. Destek grupları, paylaşılan deneyimler üzerinden bir bağ kurma fırsatı sunar. Anneler, kendi ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmalı ve kendilerine zaman ayırmalıdır. Kısa yürüyüşler yapmak, hobilerle uğraşmak veya basit bir dinlenme, ruh halini olumlu yönde etkileyebilir.

Eşlerin ve aile üyelerinin destekleyici bir rol oynaması önemlidir. Eşler, ev işlerine katılarak veya bebeğe bakarak, annenin yükünü hafifletebilir.

Postpartum depresyon, doğum sonrası dönemde birçok kadının karşılaştığı ciddi bir durumdur. Biyolojik, psikolojik ve çevresel etmenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Ancak, bu durumdan kurtulmak ve daha sağlıklı bir ruh haline ulaşmak mümkündür. Annelere anlayışla yaklaşmak, duygularını paylaşmalarını teşvik etmek ve profesyonel destek aramalarına yardımcı olmak, bu süreçte kritik öneme sahiptir.

Rana FIRAT